14 Mart 2024 Perşembe

Uğur Vardan'ın Yazısı & Peter Greenaway Söyleşisi (Altını Ben Çizdim)

Çokları gibi ben de Peter Greenaway’i Aşçı, Hırsız, Karısı ve Âşığı’yla keşfettim. Ama nedense (muhtemelen mimarlık okumamdan ve o zamanki yol gösterenlerimden Doğan Kuban’ın derslerde anlattıklarına yakın bir hikâyeye sahip olmasından dolayı) Mimarın Göbeği en sevdiğim filmi oldu. Greenaway’in yapıtları, İstanbul Film Festivali aracılığıyla bize ulaştıkça, hem çok beğendiğim, hem de içten içe kızdığım bir yönetmen hüviyetine büründü İngiliz büyük usta. Kızıyordum, çünkü geleneksel anlatımların çok dışına taşıyor ve giderek izleyicisini, yordukça yoruyordu. Aslında anlattıklarını özetlemek gerekirse hep ‘seks ve ölüm’den bahsediyordu. 1997’de yolu festival dolayısıyla buraya düşmüştü. Fırsatı kaçırmadım, bir söyleşiye koyuldum. Aktüel dergisinde çalışıyordum ve o tarihlerde yakın zaman önce vizyona çıkan Tual Bedenler (The Pillow Book) adlı filminin eleştirisini yazdığım dergiyi de yanıma aldım. Ve köşeye sıkıştıracağım zannıyla da söyleşinin bir aşamasında “Hep ölüm ve seksten bahsediyorsunuz. Madem mesele bu kadar ‘basit’, niye o kadar kafamızı karıştıran filmler çekiyorsunuz?” deyiverdim. O da “Bunlar çok karmaşık anlatılabilir. Zaten din de bundan ibarettir, karmaşık hale getirmek bize bağlı” cevabını verdi. Ve kendisine verdiğim dergiyi göstererek ekledi: “İyi de senin çalıştığın dergi de kapağına çıplak kadın koymuş.” O sayının kapağında Merve İldeniz vardı ve Aktüel için ‘çok özel’ pozlar vermişti. Ben de altta kalmamak adına, “Ama biz popüler bir mecrada hareket ediyoruz, sizin konumunuz farklı” diyerek savunmaya geçtim. O söyleşinin özeti şöyleydi. Greenaway kimseyi (bunlar içinde David Cronenberg, Mike Leigh, Ken Loach da vardı) beğenmiyordu, seyrettiği son iyi film olarak David Lynch’in Mavi Kadife’sini gösteriyordu. Sinemanın çok uzun bir süredir, kendisinin ‘Casablanca Sendromu’ olarak adlandırdığı kötü ve basit işler peşinde koştuğunu iddia ediyor, mesela o dönemin çok tutulan filmi İngiliz Hasta’yı da yerden yere vuruyordu. O günün akşamı festivalin kapanış partisi vardı. Greenaway ve eşi de oradaydı. Sinema yazarı arkadaşım Necati Sönmez’le turlarken bizi gördü ve seslendi: “Çıplak kadınlı dergide çalışan çocuk.” Daha sonra muhabbet koyulaştı, karısının şikâyetlerini bile dinledik: “Bu hep böyledir, kimseyi, hiçbir şeyi beğenmez, Woody Allen’dan bile nefret eder, o yüzden sinemaya ben ya tek başına ya da kızımla giderim.”

(Uğur Vardan, "‘Eisenstein Meksika’da’: Ölüm ve Seks Masanın Mezesidir", Hürriyet, 8 Nisan 2015)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder