16 Haziran 2022 Perşembe

Pancho Villa Bir İki

İlginç gelmiş, kesip saklamışım. Ülkü Tamer’in 18 mart 2006 tarihli Sabah gazetesindeki yazısı. Şöyle bir paragraf var orada:

“1914. Meksika'da devlet güçleriyle Pancho Villa arasında büyük bir savaş vardı. Mutual Film Corporation, bu olanağı kaçırmak istemiyordu. Şirketin yetkilileri ABD'den Meksika'ya gittiler, Pancho Villa'yı bulup onunla bir anlaşmaya vardılar. Anlaşmaya göre, Pancho Villa başka hiçbir şirketin film çekmesine izin vermeyecekti. Ayrıca, çarpışmaların gün ışığında, teknik ekibin uygun gördüğü zamanlarda yapılmasına da özen gösterecekti. Sözüne sonuna kadar bağlı kaldı Pancho Villa. Hep gündüzleri çarpıştı. Günün birinde, Ojinga kentine saldıracağı zaman, kameramanın gelmediğini söylediler. Meksikalı devrimci uzun süre kameramanı bekledi. Sonunda kameraman geldi, yönetmen, "Motor!" dedi, saldırı başladı. Mutual da bu önemli çarpışmayı baştan sona filme aldı.


Bugün Tarık Dursun K.’nın Amma da Acayip Dünya’sının ikinci cildini okurken aynı konunun farklı bir versiyonuna denk geldim. Kitap 2005’te basılmış, yani Ülkü Tamer’in yazısından bir yıl önce. O versiyon da şöyle:

“Yalnız tarihin değil, sinemanın ve Hollywood’un da en gerçekçi filmidir. 114 yılında bir Hollywood yapım şirketi, Meksikalı devrimci Pancho Villa’ya gitti, bir sözleşme imzalattı. Fiyat, tam 25.000 ABD dolarıydı.

Elde Meksika devrimini anlatan bir senaryo vardı ve ABD’li sinemacılar filmi çekmek üzere Meksika’ya geldiler. Villa, kendi devrimci kuvvetleri ile yönetmenin gösterdiği yerde, eskiden yaptığı savaşları yeniden, bu kez film için, canlandırmaya girişti.

Filmin fotoğraf direktörü yalnız gündüzleri çekim yaptığından, Villa her gün sabah saat dokuzda savaşa tutuşuyor, öğleden sonra saat dörtte de savaşı bırakıyordu. Günlerce ve günlerce çalışıldı. Sonunda filmciler pıllarını pırtılarını toplayıp Hollywood’a döndüler.

Kurgu masasına oturduklarında yapımcı da yönetmen de apışıp kaldılar. Çekilen sahneler o kadar ‘gerçekçi’ o kadar ‘gerçekçi’ydi ki, seyirci buna inanmaz, uydurmadır diye tepki gösterir korkusuyla aynı sahneleri bu kez platoda ‘uydurma’ olarak çektiler. Eldekileri hiçbir filmde ‘parça’ olarak bile kullanmadılar.”

İkisinden biri fena sallıyor, ama hangisi. Ülkü Tamer, galiba. Bakacağım sonra.