5 Temmuz 2021 Pazartesi

Sontag, Günlükler, "İneklemek", Anlatırken Yazmak vs.

      Susan Sontag’ın günlüklerini okuyorum. Birinci cilt bitti, ikinci cildi yarıladım. Düz bir hayatı var: Okumak, yazmak ve seks. Üçünde de pek iyi değil.

     Oradan, o ‘düz’lükten nasıl bir ‘yazar’ çıkmış, inanılmaz. Çok çalışmış, ineklemiş, ışıldamış.

     Philip Roth’un söyledikleri aklıma geldi. Şöyle diyordu:

     “Bütün gün çalışırım, sabah ve öğleden sonra, neredeyse her gün. Eğer bu şekilde iki-üç yıl oturursam sonunda bir kitabım olur.”

     *** 

     Sontag, 16 yaşındayken (iki kız arkadaşıyla birlikte) Thomas Mann’ı ziyaret ediyor. 71 yaşında öldüğü güne kadar, 55 yıl boyunca, her yıl, çevresindekilere bu görüşmeyi farklı bir şekilde anlatıyor.

     Sontag’ın biyografisini yazan Benjamin Moser’e bu 40-50 versiyondan hangisinin doğru olduğunu soruyorlar, cevabı şu: “Mann’ı ziyaret ettiği kısmı doğrudur.” 

     Hep farklı yazarlara gönderen bir okuma oluyor. Bu versiyon olayı da bana Elias Canetti’nin dediklerini hatırlattı. Şöyle diyordu o da:

     “İyi tanıdığım insanlara ikide bir aynı olayları anlattırıp dinlemeyi pek seviyorum, hele bunlar yaşamlarının odak noktalarını oluşturan olaylarsa bayılıyorum. İlgili olayları her anlatışlarında biraz değiştiren insanlarla ahbaplık etmeye katlanabiliyorum ancak. Ötekileri rollerini fazlasıyla iyi ezberlemiş oyuncular gibi görüyorum, onlara inanmak gelmiyor içimden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder