ŞİİR TERCÜMESİ VE ŞİİR ANLAYIŞI
Roni Margulies
Şiir tercüme
etmek genellikle şiir yazamadığım
zamanlarda yaptığım bir iş. Bugüne kadar üç tercüme şiir kitabı yayınlamış
olmamdan(1), ne kadar sık şiir yazamadığım çıkıyor ortaya herhalde, ama konumuz
bu değil! İkincil bir uğraş olarak gördüğüm için, şiir tercümesi hakkında çok
uzun boylu düşünmüş, kuramsal yönleriyle fazla ilgilenmiş değilim. Buna rağmen,
yaptığım tercümeler tümüyle tesadüf değil. oturup düşündüğüm zaman, yarı
bilinçli de olsa, bazı genel ilkelere uygun davrandığımı fark ettim.
Birincisi, bir
veya birkaç şiirini tesadüfen okuyup beğendiğim, fakat genel olarak şiirini
bilmediğim bir şairi hiç çevirmiş değilim. İkincisi, genel olarak “derdini”
paylaşmadığım; kaygılarını, söylemek istediklerini, dünyaya bakışını kendime
yabancı bulduğum bir şairin şiirini hiççevirmiş değilim. Üçüncüsü, ülkesini
tanımadığım, kültürel altyapısına önemli ölçüde aşina olmadığım bir şairin
şiirini hiç çevirmiş değilim.
Bunlar ne anlama
geliyor? bir şiiri çevirmek için o şiiri bilmek yetmiyor kanımca. Şairin genel
olarak yapıtını ve o şiirin bu yapıt içindeki yerini bilmek, şairin bütün
olarak yapıtının kendi kültürü içindeki yerini bilmek ve, en önemlisi, o
kültürü bilmek gerekiyor.
Bunları
bilmediğimizde, şiirin sadece sözlerini, biçimini çeviriyoruz; içeriğini, açık
ve saklı anlam yüklerini, kendi kültürüne özgü göndermeleri (bilemediğimiz
için) aktaramıyoruz.
Bunları niye
düşündüm?Aylar önce Erdal Alova aradı, yayın yönetmeni olduğu “Başyapıtlar”
dizisi için bir kitap çevirmeni istedi. Özellikle de Wallace Stevens veya
Robert Lowell çevirebilirsem çok sevineceğini belirtti. İkisi de iyice bildiğim
şairler oldukları için, olabilir diye düşündüm. Stevens’ı daha az severim,
Lowell’ın Life Studies kitabını alıcı
gözüyle bir daha okudum. Ve bu kitabı çeviremeyeceğimi hemen anladım. Çağdaş
Amerikan kültürüne aşinalığıma rağmen, Lowell’ın XVII. Yüzyıl şiirinden,
ortaçağ teolojisinden, felsefeden ve, en belalısı, Katolik dininden süzülüp
gelen şiirini aktarmam mümkün değildi. Kelimeleri aktarabilirdim, ama şiiri
değil. Erdal’a da öyle söyledim.
Derken, tam o
sıralarda, Cumhuriyet Kitap ekinde
Ali Cengizkan’ın dört Lowell çevirisi yayınlandı. (2) Okudukça hayretler içinde
kaldım. Meğer Lowell, Oğuzhan Akay veya küçük İskender gibi yazarmış!
“Münih’te Hapse
Düşen Bir Deli Asker” şiiri şöyle başlıyor: “Hepimiz Amerikalıyız, Doc dışında,
/ Kraut bir DP, diz çöküp gözlerimi yıkayan.” Türkçe “Doc” ne demek? “Kraut” ne
demek? “DP” ne demek? Sonra şöyle bir dize var: “Kedi evleri soğuk hindice
konuşuyorlar gardiyanlarımla.” Kedi evleri ne demek? “Soğuk hindice” diye bir
dil mi var? Sonra “renkli koğuşların kara ormanlarında” dizesi var. Koğuşlar
niye renkli, ormanlar niye kara? Ardından “uçurduğumuz ödemeden başka gelirimiz
yok ki”. Ödemeyi uçurmak ne demek?
Cengizkan’ın
tercümesiyle bu şiiri, ya sürrealist imgelerle dolu bir şiir ya da 1980’lerin
bir Türk şairinin yazdığı bir şiir sanmak mümkün. Oysa, şiirin aslında ne uçuk
imgeler var, ne de başka Hacivatlıklar. “Doc” doktor demek; Almanca “lahana”
anlamına gelen “Kraut”, Amerikalıların Almanlar için kullandığı argo bir
sözcük; DP, “displaced person,” yani savaş yüzünden (şiir II. Dünya Savaşı’nı
izleyen yıllarda geçiyor) yerinden yurdundan olup ortada kalmış kimse demek;
“Kedi evleri” diye bir şey yok, “cat-house” kerhane demek; “soğuk hindi” diye
bir şey yok, “cold turkey” narkotik almayı bir anda kesmak demek; “renkl” diye
bir şey yok, “colored” zenci demek, ormanlar da onun için kara; ödemeyi
“uçurmak” diye bir şey yok, “blow” çarçur etmek demek. Tercüme böyle
yapıldığında, Lowell’ın şiirinin tümüyle naratif olduğu, garip kelime
oyunlarıyla imgelerden tamamen uzak olduğu görülür. (3)
Burada amacım
kötü bir şiir çevirisine dikkat çekmek değil sadece.(4) Ali Cengizkan, Amerikan
argosunu bilmeden bu şiiri çevirebileceğini düşünmüş, Türkiyeli okur açısından
bir şanssızlık olmuş, ama çok önemli değil, ileride bir başkası Lowell’ı
gerektiği gibi çevirir, hata düzeltilmiş olur. Üstelik, Ali Cengizkan böyle
tercüme yapan tek kişi değil, aralarında ünlü çevirmenlerimizin de bulunduğu
çok sayıda çevirmen böylesi hatalar yapıyor.
Benim asıl
vurgulamak istediğim, Cengizkan ve diğerlerinin yansıttığı daha genel bir
sorun. Sorun şu: Lowell’ın dizesini “Kedi evleri soğuk hindice konuşuyorlar”
diye tercüme ederken, “Bu da ne demek yahu?” diye bir durup düşünmüyor
Cengizkan. Niye düşünmüyor? Çünkü Engin Turgut’un “Pötikare bir aşk duygusu
eğitiyorsa beni, eskimeyen bir / annenin, zarif bir sızının içine dönebilirim.
Göl kenarı izcisi, likör / bir çocuğun büzülen alt dudağıysam…” dizelerini;
Ayhan Kurt’un “Postumdan ürkmesin makastar diye / Salyamı gezegen gülabdana akıttım”
dizelerini; Metin Cengiz’in “ki durmaz salgın sararır, fırçası / nın ucunda çöl
sohbetiyle doğmuş yıldızlar” dizelerini; Orhan Kahyaoğlu’nun “rahimden sızan
karasu inanç akıntısıdır, koş / toplan gölcükte, sel ol, harabene kovul”
dizelerini ve benzerlerini ve bunların oluşturdukları şiirleri okuya okuya “Bu
da ne demek yahu?” sorusunu unuttu artık şiir okurumuz. Dahası, bu soruyu
sormanın yanlış olduğunu da düşünür oldu.
Kısacası,
Cengizkan’ın ve benzerlerinin yaptıkları akıl almaz çeviri hataları günümüzün
yaygın şiir anlayışından kaynaklanıyor büyük ölçüde. Şiirin art arda sıralanan
güzel ve ilginç sözlerden, seslerden ibaret olduğunun sanıldığı şiir
ortamımızda, kedi evlerinin soğuk hindice konuşması da çok doğal karşılanıyor
elbette. Bu ortamda, şairin ne demek
istediğini düşünmek hatalı bir davranış. Dolayısıyla cat, house, cold ve turkey
kelimelerini (gerekirse sözlükten bakıp) aktarmak yeterli. Anlam önemli değil
çünkü, kelimeler önemli. Böyle düşünen çevirmen, “Ben bu kelimelerin arkasında neler olduğunu anlayabilecek
kadar iyi biliyor muyum şairin kültürünü?” sorusunu sormadan, bir kabadayılıkla
işe girişiyor.
Bu şiir
anlayışı, bir yandan, bir şiiri ve şairi anlamadan, salt kelimeleri aktararak
tercüme yapılabileceği yanılgısına yol açarken, bir yandan da tam tersi bir
yanılgıya zemin oluşturuyor bazen. “Şiir çevrilemez” yanılgısının temelinde de
şiirin biçimden ibaret olduğu anlayışı yatıyor kanımca. Gerçekten de, günümüz
Türk şairlerinin birçoğunun salt kelime oyunlarından, aliterasyonlardan, yan
yana geldiklerinde ilginç sesler çıkaran kelimelerden, orta yerde bölünmüş veya
bölünmesi gereken yerde bitişik yazılmış kelimelerden oluşan şiirlerini tercüme
etmek mümkün değil. burada şiirlerden uzun uzun örnek vermek yerine, küçük
İskender’in son kitabı Ciddiye Alındığım
Kara Parçaları’ndan bazı şiir isimleri sayayım, bunları bildiğiniz bir
yabancı dile nasıl çevirebileceğinizi düşünün: ruh’hu, köşedendönence,
rujartiyeromans, poleatpoet, preH (dayanamadım, bu son şiirin bütününü vereyim,
çevirmeyi deneyin: “Çıkıntıları dolaşıyor / serin dokunuşlardaki / keskin
ibadet // Bir şahinin tavsiyesi üzerine / dönüp arkasını / gidiyor dul dağ //
görüyor tırtıklı yılan”).
Kelime
oyunlarının tercüme edilmesi çoğu zaman olanaksızdır, yabancı dilin
kelimeleriyle o oyun oynanamıyordur çünkü. Şiir kelime oyunlarından ibaret
olunca da, şiiri çevirmek olanaksız oluyor. Dolayısıyla, şir çevrilemez
zannediliyor. Oysa, tam tersine, Şavkar Altınel’in Kuzeyde Bir Adadan adlı İngiliz şiiri antojisinin(5) önsözünde
dediği gibi, “Çevrilemeyen şey şiir değildir.”
Çevrilemeyen şey
oyundur, fantezidir. Çevrilen ve çevrilmesi her zaman mümkün olan şey ise,
şairin dünya hakkında ve dünyada insanın durumu hakkında söyledikleridir, yani
şiirdir. Bunları çevirirken şairin kullandığı biçime ilişkin tüm unsurları
yansıtmamız mümkün olmayabilir, ama önemli olan biçimsel unsurları değil, şiiri
çevirmektir zaten.
(1) Ted Hughes:
Seçilmiş Şiirler (Şavkar Altınel ile birlikte), Adam Yayınları, 1987; Philip Larkin: Seçilmiş Şiirler (Şavkar Altınel ile birlikte), Adam Yayınları, 1990; Yehuda
Amihay’dan Seçilmiş Şiirler, Oğlak
Yayıncılık, 1996.
(2) Cumhuriyet
Kitap eki, 17 Nisan 1997, sayı 374, s. 14-5
(3) Şiirin aslını okumak isteyenler için, Life Studies and fort the Union Dead,
Noonday Pres, 1972, s. 8.
(4) Yazıyı fazla uzatmamak için tek tek üzerinde
durmuyorum. Cengizkan’ın yaptığı diğer üç çeviri de böylesi hatalarla dolu.
Olan Fatih Özgüven’e olmuş: Cengizkan’ın dört çevirisini Özgüven’in yaptığı çok
iyi altı çeviri izliyor, ama Cengizkan’ın çevirilerini okuduktan sonra
Özgüveninkileri okumaya kimsenin sabrı kalmış mıdır, bilmem.
(5) Kuzeyde Bir
Adadan: Ortaçağ’dan Yirminci Yüzyıla Elli İngiliz Şairinden Elli Şiir, der.
Ve çev. Şavkar Altınel, Oğlak Yayıncılık, 1995.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder